"Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey'de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak."
Bu satırlarla başlıyor roman... Kuşaklar boyunca sessizce birinden diğerine aktarılan, sonunda Calliope Stephanides'in bedeninde ortaya çıkan bozuk bir genin hikayesi bu.
Roman hermafrodit (çift cinsiyetli) olarak doğan ama öyle olduğu biraz geç anlaşılan Calliope tarafından anlatılıyor. Bu bozuk genin başlangıcına varmak için, Calliope'nin büyükanne ve büyükbabasının yaşadığı Osmanlı dönemi Bursa'sında sakin bir dağ köyüne gidiyoruz. Burada İpek Böceği ve koza işiyle uğraşan Desdemona ve Lefty, Kurtuluş Savaşı sırasında başlarına geleceklerden kaçmak için önce İzmir'e, oradan da külüstür bir gemiyle Amerika'nın sanayi şehri Detroit'teki kuzenlerinin yanına göç ediyorlar.
Roman hermafrodit (çift cinsiyetli) olarak doğan ama öyle olduğu biraz geç anlaşılan Calliope tarafından anlatılıyor. Bu bozuk genin başlangıcına varmak için, Calliope'nin büyükanne ve büyükbabasının yaşadığı Osmanlı dönemi Bursa'sında sakin bir dağ köyüne gidiyoruz. Burada İpek Böceği ve koza işiyle uğraşan Desdemona ve Lefty, Kurtuluş Savaşı sırasında başlarına geleceklerden kaçmak için önce İzmir'e, oradan da külüstür bir gemiyle Amerika'nın sanayi şehri Detroit'teki kuzenlerinin yanına göç ediyorlar.
Göçmen olarak burada yaşadıkları zorluklar, yeni hayatlarına alışma çabası yanında Amerika'nın o dönem tarihi de arka fon olarak çok güzel anlatılıyor. Desdemona ve Lefty'nin çocukları Milton ve Zoe ile birlikte, 50'lerde ortaya çıkan isyanlar, zenci-beyaz kavgaları, otomotiv sanayindeki gelişmeler gibi bir çok şey de kitaba konu oluyor.
Çok kalın bir roman, üstelik küçük puntolarla yazılmış. Ama okurken çok keyif aldım ve elimden bırakmak istemedim. Sanki bir dizi izler gibiydi. Hiç bitmeyecek, daha bir kaç sezon devam edecek gibi hissettim.
Çok kalın bir roman, üstelik küçük puntolarla yazılmış. Ama okurken çok keyif aldım ve elimden bırakmak istemedim. Sanki bir dizi izler gibiydi. Hiç bitmeyecek, daha bir kaç sezon devam edecek gibi hissettim.
2003 Pulitzer Edebiyat Ödülü sahibi olan Middlesex'in yazarı Jeffrey Eugenides de, romanın kahramanı Calliope gibi baba tarafından kökleri Bursa'ya dayanan bir Rum. Roman kendi ailesinden de izler taşıyormuş.
Herkesin seveceği konusunda garanti veremem, özellikle de ensest, eşcinsellik gibi konular sizi rahatsız ediyorsa, ama pullitzer ödülü sahibi, 35 dile çevrilmiş, eleştirmenler ve okuyuculardan büyük övgüler almış bu romana bir şans vermelisiniz :)
Alıntılar
- Hayatımı izah edebilmek için asla doğru kelimelerim olmadı ve şimdi kendi hikayemi anlatmaya başladığım şu anlarda buna şiddetle ihtiyacım var. Oturduğum yerden seyretmiyorum hayatı artık. Bu andan itibaren anlatacağım her şeyin bir parçası olacağım
- Beni görebiliyor musunuz? Bütün beni? Muhtemelen hayır. Hiç kimse göremedi zaten.
- Hangi yönden bakarsanız bakın yine işin özü değişmez: Büyük buluşlar, ipek ya da yerçekimi olsun, genelde umulmadık armağanlardır ve hep ağaç altında aylaklık edenlere kısmet olurlar.
- Kadınlar bir bedene sahip olmanın ne demek olduğunu iyi bilir. Onun zorluk ve kırılganlığını da, zafer ve hoşluklarını da... Erkeklerse bedenlerinin sadece kendilerine ait olduğunu sanırlar. Kalabalık içinde bile bu böyledir.
B kitabı geçenlerde tesadüfi farketmiştim... Okumak istiyordum, yorumunuzu okuyunca çabuklaştırmam gerektiğini fark ettim...
YanıtlaSilYorumunuza sağlık ♥
Çok teşekkürler, umarım seversiniz.
Sil